26 Aralık 2010 Pazar

Midterm Time II

Bu hafta sınava devam ettik, geçen hafta sunumlarını yapamayan arkadaşlar bu hafta yapma fırsatı buldu. neyse ki ben geçen hafta sunumunu yapabilen şanslı gruptandım:) ama bu hafta sunum yapan arkadaşlar bence daha şanslıydı, çünkü geçen haftaya oranla daha rahat bir ortam vardı- yada bana mı öyle geldi. yok yok bence bu hafta sınıftaki gerginlik daha azdı. tabi bunda, hocanın geçen haftaya oranla sınıfa daha fazla tavsiyede bulunması ve yorumlarını katması etkili oldu diye düşünüyorum. geçen hafta hocamız belkide sunumlar hakkında ön bilgisi olmadığı için pek fazla yorum yapmamıştı sadece izlemişti-bir kaç yorum hariç. ama herhalde geçen hafta yaşadığımız performans kaygısını gördüğü için, bu hafta sunum aralarında yorumlar yaptı hatta sunumlar sırasında araya girip sorular sordu böylece sunum daha interaktif oldu. sunumların interaktif olması için sınıftakilerin de katılması gerekliliği konusunda küçük bir uyarıda bulundu. böylece izleyici arkadaşlarında katılımıyla gerçekleşti sunumlar. tabi birde geçen hafta sunumlarını yapıp bu hafta sadece izleyici olarak derste bulunanlarının (benm gibi) sayısı da az değildi. sınıfın yarıda fazlası performans kaygısını atlatmış ve rahat durumdaydı. tabi bu söylediklerim ilk sunum için geçerli değil:) ilk sunumu geçen hafta heyecanlanan ve sunumunu bitiremeyen Habibe arkadaşımız yaptı. tabi geçen haftakinden daha fazla stress yaşattı bizlere. belki de oturduğumuz yerde ondan daha fazla gerildik umarım bunu çok fazla hissetmemiştir. genel olarak yapılan sunumlar güzeldi fakat beni şaşırtan derslerde gönüllü olarak çıkan arkadaşlarımızın sunumları sırasında heyecanlandıklarını dile getirmeleri oldu.
Evet, son hafta girdik artık. Ne yazık ki her güzel şey gibi bu derste bitiyor:(
Finalle ilgili kafamda net bişeyler(ne zaman yapılacağı ve içeriğinin ne olacağı gibi) oluşmasa da çarşamba gününe kadar umarım birşeyler hazırlarım yada belki birşeyler belli olur.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Midterm Time

Geçtiğimiz hafta sınavımız vardı sınav dediysem dersimiz diğer derslerden ne kadar farklı ve eğlenceliyse sınavı da öyleydi tabiki. eğlenceliydi eğlenceli olmasına ama nihayetinde sınavdı adı işte. 3 dakika gibi çok kısa bir sürede kendimizi anlattığımız bir sunum yapmamız bekleniyordu. benim için bu gerçekten zor bir sunum olacaktı çünkü hem zaman kısaydı hemde kendi hakkımda konuşmaktan pek zevk almıyordum. şu güne kadar çevreme kendimi tanıtmak yerine, onların kendilerinin tanımasının tercih ettim hep. O yüzdendir ki farklı ortamlarda tanıştığım farklı arkadaşlarım beni birbirinden farklı tanımlar. kendini tanıtmak hemde kendi ağzından bu benim yapabileceğim birşey değildi bu sebepten bende bi arkadaşımın rolünü oynamaya karar verdim ve dersi alan bir arkadaşımdan(ceydadan) bana eşlik etmesini rica ettim.(lakin ceyda'nın hastalanması:) beni başka alternatif yollara itti. neyse ki ev arkadaşım hemen yardımıma koştu burdan özgeye teşekkürler ). sınıfa gelirken hazırlık yapma imkanı bulabildik sadece, o yüzden ilk biz yapalım ki unutmayalım diye konuşmuştuk ama beni bir sınav heyecanı sardı ki kalkamadım yerimden. bana eşlik etmek için gelen arkadaşımın ısrarlarıyla kalkabildim ancak, bu ilginç oldu biraz tabi tam tersi olması gerekirken o beni kaldırdı zorla. sınav kaygısını bu denli yaşayacağımı hiç düşünmemiştim özellikle de bu derste. sunumum yada bir başka değişle oyunumuz planladığım gibi gitti. arkadaşlarımın ağzından kendimi anlatmaya çalıştım. tabi bunu yaparken beni yakından tanıyan arkadaşlarımdan da yardım aldım. sağolsun arkadaşlarım gayet acımasızca eleştirmişler beni tabi güzel şeyler de eklemeyi unutmamışlar(onlara burdan teşekkürü bir borç bilirim). performansımdan sonra o kadar çok rahatladım ki bu hafta blog yazmayı unutmuşum :) bigün rotarlıda olsa yazmak istedim sınav zamanımızı. iyiki cesaretimi toplayıp çıkmışım sahneye yoksa bir hafta bu stresle yaşayamayacakmış:) gelecek çarşambayı iple çekiyorum nasıl olsa ben sadece izleyici ve sınav kaygısız olacağım

12 Aralık 2010 Pazar

Sınıfta yabancı mı var?

Haftalar geçtikçe birbirimize daha da çok alışıyoruz. ilk haftaya nazaran daha rahat oynuyoruz birlikte gülüp birlikte yeni fikirler çıkarmaya çalışıyruz. ya birbirimizin rezilliklerine alıştık yada hocanın oynattığı grup halinde hareket ettiğimiz strateji oyunları işe yaramaya başladı. açıkcası, hoca bu hafta konuklarımızın olacağını söylediğinde biraz tedirgin oldum. aslında dersin başında gelselerdi yine etkilenirdim durumdan ama neyse ki biz derse ısınmıştık onlar geldiğinde.
Derse ısınma hareketleriyle başladık. bu haftaki ısınma hareketleri grup olarak yaptığımız hareketlerdi ve bir kez daha birlikte hareket etmeye çalıştık. dışaraya bir arkadaşı gönderdik ve kendimize bir lider seçtik. grup liderinin yaptığı hareketleri sınıftaki herkes tekrarlamaya başladı dışarıdan gelen arkadaş hareketleri kimin yönettiğini saptamaya çalıştı. ilk arkadaş başarılıydı 3.de de olsa buldu fakat ondan sonraki arkadaş az kalsın kafayı yiyordu. nitekim bulamadı:) gerçekten oldukça zor bir oyundu biz de elimizden geldiğince hızlı olmaya çalıştık ki hareketleri ilk kimin yaptığı anlaşılmasın. daha sonra iki gruba ayrıldık ve iletim oynadık (başka isim bulamadım) bu oyunda gruptaki kişilerle aynı amaçları paylaşıyor olmanın ne kadar önemli olduğunu öğrendim. bazen aynı ekipte yer aldığın takım arkadaşların seninle aynı isteğe, şevke sahip olmaya biliyor bu da seninde performansını etkiliyor.
daha sonra hocamızın verdiği bir diyaloğu olağan anlamının dışında bir olay örgüsü içinde kullanabilmekti ki bence biraz zorlayıcıydı. aslında zorlayıcı olması akla gelen olayların kolay sergilenemiyor olmasından kaynaklanıyordu. mesela benm aklıma ilk başta mikrop-akyuvar karşılaşması gelmişti(ki daha sonra bağışlık sisteminin anlatıldığı bir derste çok rahat kullanılabilir bir analogy olabilirdi) ama mikrobu ve alyuvarı kostümsüz oynayamadık ya da hayal gücümüz yetersiz kaldı.
daha sonra BUSOS'tan bir grup arkadaş dersimize katıldılar ve bizim ilk hafta gerçekleştirdiğimiz çalışmaları tekrardan yaptık. bu çalışmaları tekrar yaparken 8 haftada neler değişmiş daha iyi anladım, nerdeydim nereye geldim. ama yeni gelenlerinde performansına diyecek yoktu açıkçası. hatta birçoumuzdan daha iyilerdi, düşündürücü(!).
Midterm'e 3 gün kaldı bir taraftanda midterme hazırlanıyorum nelerden bahsedeceğimi belirlemeye çalışırken diğer taraftanda nasıl bir sunum yolu geliştirebilirim onu araştırıyorum.
hadi hepimize kolay gele...


5 Aralık 2010 Pazar

hayattın içinden kesitler

bu hafta hafta blog yazmayı unutmuşum son dakikada aklıma geldi oyüzden kısa keseceğim biraz
bu hafta hocamız derse bizden önce gelmişti bu biraz şaşkınlık yarattı arkadaşlarda hatta bazı arkadşlar, hoca nasıl olsa geç gelir diye geç geldiklerini itiraf ettiler. demek ki öğrencilerimizi arada bir şaşırtmak gerekiyr:)
bu hafta derse farklı bir ısınma hareketiyle başladık. hiç bir kural olmaksızın grup olarak 1den 10a kadar saymaya çalıştık, sayısız girişimlerimiz sonucunda en fazla 9a kadar sayabildik. yakınımdaki bazı arkadaşlar bir kural oluşturmaya çalışsa da diğerlerinin bundan haberi olmadığı için bi sonuca ulaşamadık. kaosun olduğu ortamlarda her kafadan bir ses çıktığı için koskaca bir grup öğrenci 1den 10a kadar sayamadık:( sonra sınıfta mısır patlattık:)
ısınma hareketlerinden sonra doğaçlamalarımıza geçtik ben tam anlamıyla bir felakettim heralde:(
sahne de birçok konu hakkında konuşabilirim ama konu, benim hiç ilgi alanım olmayan şifreli mesjlar olunca direkt çuvalladım çok çalışmam lazım anne çokkkk...
son olarak tartışma programı gerçekten çok saçma sapandı(tam istediğimiz gibi) ve çok eğlenceliydi. aramızda bu işi çok iyi yapan arkadaşlar var tebrik ediyorum kendilerini:)
bu haftalık bu kadar

24 Kasım 2010 Çarşamba

Spontanite,Spontanite,Spontanite

Bugün bir ilki gerçekleştirmek istedim, ilk kez görevimi son dakikaya bırakmadan yapmak istiyorum hatta ders ten çıkalı yaklaşık 3 saat geçmiş. aman Allahım gözlerim yaşardı. okulun bitmesine bir dönem kala öğrenci olmaya karar verdim sanırım(eee vakti gelmişti artık:))
Bugün neler yaptık sıcağı sıcağına hemen anlatayım sizlere...
dersin başında İnanç Hoca midterm ve final hakkında bilgi verdi. daha önceki yıllarda bu dersi alan arkadaşların anlattığı gibi bir sınav yöntemi bekliyordum ancak hoca da bu beklentimizin farkında olduğu için sınav yöntemini değiştirdiğini söyledi. Midterm için 3dk lık kendimizi tanıtan bir gösteri hazırlamaya başlamamızı söyledi. şuan için aklımda bişeyler oluşmadı henüz. herhalde 2 haftaya kadar bişeyler çıkarabilirim. final içinde benzeri bi sınav uygulayacağını söyledi. bu gösterileri notlandırmak biraz zor olsa gerek:(
Hoca sınıfın 4 gruba ayrılmasını istedi. oluşan yeni mini gruplar kendi aralarında daha önceki derslerde yaptığımız çalışmaları tekrar yaptı. bizim grupta önce ikişerli çalışmaları yaptık ( Sadece soru sorarak ya da hiç soru sormayarak ve de sadece aynı harfle başlayan cümleler kurarak diyaloglar oluşturma aktiviteleri), sonrada dörtlü dönme oynadık. (ama bizim verdiğimiz temalar çok basit ve geniş olduğu için ilginç bişeyler çıkmadı sohbet havasında geçti oyüzden verimli olduğunu düşünmüyorum.)
sonra yine bir araya toplanıp dörtlü dönme oynamaya başladık, gerçekten hem temalar hemde ortaya çıkan durumlar güzeldi, sanırım artık birbirimize de alıştık. eskisi gibi birbirimizden çekinmiyoruz. dörtlü dönmede bir tura katıldım, önceden olsa heycanlanırdım sıra bana geliyor ne desem acaba diye. ama bu sefer öyle olmadı hatta grubumdaki arkadaşlar oynarlarken bende kaptırmışım biara "şöylede söyleye bilir" derken buldum kendimi. sıra bana gelmiş haberim yok o derece genelde aklıma ilk gelen şeyi söylemeye çalıştım. sanırım olması gereken de buymuş, yaşasınnnn.
dersin sonuna doğru dörtlü dönmeye katılmayan arkadaşlarla katılımlı doğaçlama yapıldı, çok kalabalık bir gruptu. arasıra aksaklıklar oldu tabi. hoca yeni kurbanlarını da buldu, bakalım haftaya bizi neler bekliyor?







14 Kasım 2010 Pazar

"kağıt" diyip geçmemek lazımm:)

Geçen hafta ders olmadığı için bu hafta derse gelirken daha bi istekliydik, hatta bende dahil birçok arkadaşımın bir sonraki gün önemli bir sınavımız vardı, buna rağmen hocanın derse geç gelmesine biraz üzüldük ve sabırla hocanın gelmesini dört gözle bekledik.
hocamız geldi fakat bu seferde sınıf kapalıydı, biz daha fazla beklemeden biran önce derse başlamaya sabırsızlandığımız için dersi dışarıda yapmayı teklif ettik ama hoca bu hafta yapacaklarınızı kimse görmese daha ii olur dedi, buda bu hafta ne kadar ileri gidebileceğimizin bir göstergesiydi sanırım. gerçekten de dersi dışarıdan birisi izlese çok anlamsız görünebilirdi. lakin bence derste yaptıklarımız gayet yararlı etkinliklerdi, özellikle de tek bir boş beyaz kağıttan istediğimiz nesneleri yapmaya çalışmamız.
Herşey göründüğü gibi olmaya bilir biz objeyi nasıl görmek yada kullanmak istersek o obje istediğimiz şeye dönüşebilir. mesela bir kağıt, hem bir bardak hemde elbise askısı halini alabilir; yeter ki biz o nesneyi nasıl görmek istediğimize karar verelim. hocanın oluşturduğu 6 farklı grupta 6 kağıt hayal gücümüzün sınırlarını zorlayarak farklı nesnelerin siluetini aldı, keşke diğer gruplardaki arkadaşlarında nesnelerini görebilseydim gerçekten neler çıktı merak ediyorum. zihnimizi biraz açtıktan sonra hoca her guruba 3er kağıt dağıttı. bu sefer kağıtları istediğimiz gibi yırta bilirdik ve istediğimiz her hangi şekli vermekte özgürdük bi anlam ifade etmemesi yeterliydi sadece. yani kafamızdaki karmaşık şeyleri kendimizce kağıtla ifade etmeye çalışacaktık ama kendimizi anlatmak zorunda değildik (eserimize bakan ne anlarsa şansına artık)
grup olarak kağıtları paylaştık ve herkes bireysel bir şeyler yaptı sonra yaptıklarımızı ortada rastgele birleştirdik ve ortaya gerçekten saçma şeyler çıktı. sonra gruptaki herkes farklı bir gruba giderek diğer grupların yaptıkları eserlerin bizde uyandırdığı duyguları ve neler gördüğümüzü pharezler halinde yazdık. daha sonra kendi gruplarımızla tekrar biraraya gelerek bizim eserimize yapılan yorumlardan bir hikaye ortaya çıkarmaya çalıştık. artık eserimiz ne kadar anlamsızdıysa 6 farklı kişinin hissettikleri ve gördükleri de birbirinden bir o kadar farklı ve anlamsızdı.
Eserimize yapılan yorumların hepsinin içereceği bir hikaye yazmaya çalıştık ama gerçekten çok komik, ilginç ve enteresan oldu. ama daha da kötüsü hoca bu hikayeleri aldı ve farklı gruplara karışık olarak dağıttı ve bu hikayeleri sergilememizi istedi. bizim yazdığımız hikayeyi sergileyen gruba gerçekten çok acıdım işleri çok zordu. özellikle de "göbeğinde yılan resmi olan uçurtmanın gölgesini" nasıl canlandıracaklarını merakla bekliyordum. Arkadaşları gerçekten tebrik etmek lazım hikaye berbat olmasına rağmen iyi bir sergileme yaptılar.
Bizim grubun performansına gelince bence gayet iyiydi. bize gelen metin, hikayeden yani bir durum örgüsünden ziyade duyguların ifade edildiği bir metindi. önce bunu nasıl sergileye bileceğimizi tartıştık. daha sonra bir arkadaşın metni okumasını diğerlerinin de metinde geçen durumları ve olayları canlandırmasının daha iyi olabileceğine karar verdik. metinde geçen denizdeki petrol rafinerisi, pencereden bahçeyi seyretmek ve denizdeki dalgaların gösterimi benim favorimdi. bunları sergilemekten gerçekten keyif aldım.:)
dersin geri kalanında üç tur dörtlü dönme oynadık. dörtlü tur dönme bence tam bir doğaçlama ve hızlı düşüne bilme yeteneği gerektiriyor, çünkü bi anda bir olaydan, durumdan yada karakterden çıkıp diğerine anında girebilmek gerekiyor. bu oyunu gerçekten oynamayı çok istiyorum, o yüzden önümüzdeki dersin bir an önce gelmesini iple çekiyorum:)







31 Ekim 2010 Pazar

Donuk Fotoğraf

Bu haftaki dersimize doğduğumuz şehirlerin konumunu hayali Türkiye haritası üzerinde göstermekle başladık, sonra kardeş sayılarımız ve doğduğumuz mevsimlere göre gruplar oluşturduk. Bu sayede her hafta aynı ortamı paylaştığımız sınıf arkadaşlarımızla -bilmediğimiz- ortak yönlerimizi keşfetmeye çalıştık. ayrıca sınıfta hangi grupların çoğunluk oluşturduğunu gördük aslında çoğunlukların oluşturduğu bir sınıftan ziyade tüm gruplardan arkadaşların olduğu karma bir sınıf ortaya çıktı karşımıza.

Sonra 7şer kişilik oluşturduğumuz gruplarla küçükken oynadığımız köşe kapma oyununun gruplu versiyonunu oynadık. küçükken bu oyunu oynarken tamamen kendi kararlarımızdan sorumluyduk ve diğer oyuncularla rekabet içindeydik köşeyi kapmak için. fakat sınıfta oynadığımız oyunda bireysel hareket edemezdik, grup arkadaşlarımızla kol kola girdik ve bir strateji belirleyerek ilerlemeye çalıştık ve nitekim hiç ortaya geçmeden oyunu tamamladık demek ki iyi bir takım çalışması çıkarmışız:)

Daha sonra 6 fotoğraf karesinden oluşan bir hikaye anlatma etkinliğine geçtik. bu etkinlikte bir olayı anlatmak için 6 sahne oluşturmamız gerekiyordu, sanki bir filmin fragmanı gibi hissettim. biz önce ne sergileyeceğimiz konusunda kararsız kalsak da sonradan bir gazinoda çıkan kavga olayını sergilemeye karar verdik. lakin diğer grupların hikayelerini gördükten sonra daha orijinal bir şeyler yapabilirmişiz gibi hissettim, sergilediğimiz donuk fotoğraflardan bazıları birbirine çok benzerdi bu yüzden pek tatmin olmadım.

Dersin son kısmında hoca donuk fotoğraf kareleri için oluşturduğumuz 6 grubu ikişerli eşledi, daha sonra 5 dk içerisinde bir biriyle alakası olmayan 2 donuk fotoğraf oluşturmamızı istedi. eşleştiğimiz grup bizim sergilediğimiz donuk fotolardan ilkini bir olayın başlangıcı, ikincisini de aynı olayın son sahnesi olarak kurgulayan bir oyun sergileyecekti. aynı şekilde biz de onların donuk fotolarından bir olay çıkarmaya çalışacaktık. Grup olarak ilk fotonun bir kuaför salonunda geçmesine karar verdik ve orada olabilecekleri yansıtmaya çalıştık, ikinci fotoyu da bir cenaze merasiminden seçtik. bizim sergilediğimiz fotoğraf karelerinde izleyici bizim vermek istediğimiz konsepti direkt olarak alabiliyordu. diğer yandan eşleştiğimiz grubun sergilediği fotoğraf karelerinden grup olarak pek bir şey anlamadık sonra o gruptan bir arkadaş bize gelip açıklama yapmak istedi fakat biz dinlememeyi tercih ettik çünkü bu bizim hayal gücümüzü sınırlandıracaktı, iyiki de dinlememişiz çünkü ortaya gayet başarılı bir olay kurgusu çıkarmayı başarabildik. (buz müzesinde sergilenen dağcıların çözülmesi:)) bana göre karşı grubun ne anlatmak istediğinden çok bizim ne anladığımız daha önemliydi, bu yüzden biz diğer gruplara göre daha şanslıydık çünkü karşı grubun sergilediği donuk fotolardan bir şey anlamamıştık:)








24 Ekim 2010 Pazar

6 cümle... 6 kelime...

Geçtiğimiz hafta derste neler yaptığımızdan bahsetmeden önce bir sitemde bulunmak istiyorum. bu ders niçin eğitim fakültesinde zorunlu bir ders olarak verilmiyor? bence her öğretmen adayı bu dersi almalı, zira yapacağımız mesleğin sahne sanatından arkada kalır bir yanı yok, birçok benzerliği var. toplum(karşımızdaki öğrenci yada veliler de olabilir) karşısında konuşmaya ve tüm gözlerin üzerinde olması durumuna alışmalıyız biran önce ki, mesleğe başladığımızda zorluk çekmeyelim. sınıfa girdiğimizde tüm ders planını ezberlemiş, hiç nefes almadan konuşuyor olabiliriz. fakat sorulabilecek bir soru veya hiç planlanmayan bir durum her zaman ortaya çıkabilir. öğretmenin asıl kendisini gösterebileceği zaman işte bu zamandır. yani kısaca demek istediğim şey şu ki; doğaçlama yapabilme yeteneğini kazanmalıyız mesleğe başlamadan önce. üniversite bitirdim hem de boğaziçinde okudum öğretmen oldum derken diğer taraftan da bir grup karşısında iki kelimeyi bir araya getirip konuşamıyorsak bir problem var demektir. öğretmenlik mesleği bir çok diğer meslek gibi insanlarla iletişim gerektirir ve kendini iyi ifade edebilmek mesleğin tamamını kapsar.(şuan benim yapamadığım gibi)
neyse eğitim fakültesine sitemimden sonra derste neler yaptığımıza geçebilirim sanırım.
Derse ilk olarak stratejik planlama aktivitesiyle başladık lakin biz bu planlama işini kıvıramadık zannımca, çünkü tek bir kişiye(hocaya) karşı bütün sınıf mücadele etmemize ve hız avantajımız olmasına rağmen bunu iyi kullanamadık. hocanın yakın olduğu kişilerin yerinde sabit kalması gerektiğini arkadaşlar biraz geç idrak ettiler. hocanın tek dezavantajı hızıydı yoksa yanındaki sandalyeye oturma fırsatını birçok kez yakaladı. takımdan olmaktan ziyade bazı arkadaşlar sürekli ayakta kalmanın peşindeydi iş hayatında olduğu gibi herkes kendini ön planda tutmaya çalıştı ne yazık ki:( bu etkinliğin farklı bir versiyonunu da akabinde oynadık. fakat bu sefer herkes kendinden sorumluydu. herkes aynı anda sandalyesinden kalkacak ve kendine yeni bir yer bulacaktı o kargaşanın içinde. bi önceki etkinlikteki rahatlık yoktu artık aksine daha stresliydi insanlar. çünkü eğer başaramazsa bunu yalnız başına kaldırmak zorundaydı ve sahnede ayakta kalmakla yüzleşecekti. işte bu yüzden büyük bir hırsla saldırdık sandalyelere bir an önce kazanabilmek için. tabi birbiriyle anlaşıp yer değiştiren arkadaşları da unutmamak lazım ama her zaman hesaplar tutmaya bilir, bazen dış faktörleri kontrol edemiyoruz ne yazık ki:(
Gelelim dersin en heyecan verici yerine, 10 dakika içerisinde oluşturduğumuz 6 cümleyle sınırlı kurgumuzu sahneleme etkinliğine. 10 dakika içerisinde bikaç fikir geldi aklımıza. şaşırtıcı birşeyler yapmak istiyorduk sonu tahmin edilemeyen. acaba şömineden noel baba mı çıkartsak diye bile düşündük sonra ondan da vazgeçtik. kadın-erkek ilişkilerindeki sıradanlığı kırmaya yöneldik. ama bizi bir sürpriz bekliyordu. başka bir grup daha eş-cinsellikle ilgili bir çalışma yapmıştı ve bizim değiştirme gibi bir şansımız yoktu çünkü bütün şaşırtma bu konu üzerineydi. bu yüzden sahneye çıkarken biraz demotive olmuştuk:( ama oynamaya başladıktan sonra ben unuttum önceyi sadece oyuna odaklandım. ve bence kendimden beklediğimden daha iyi bir performans sergiledim. oynayamayacağımı düşünüyordum ama hiç heyecanlanmadım bile. sonra sergilediğimiz bu kısa oyundaki replikleri 6 kelimeye düşürmemizi istedi hoca. "sadece 6 kelime mi?" diye kaldım ben tabi. ama 6 kelimeyle de oynana biliyormuş. hatta biz 6 kelimeyle sergileyeceğimiz oyuna bir kaç sahne daha ekledik ki daha vurucu olsun. ben oynarken de kurgularken de büyük zevk aldım. ama en eğlendiğim oyun cenaze namazıyla ilgili olandı ki imamın cemaate dönüp "nasıl?" sorusunu sorması beni bitirdi.
Ve dersin sonunda geçen hafta da oynadığımız katılımlı doğaçlamayı yine oynadık ama bu haftada katılamadım ne yazık ki:( aslında katılmayı çok istiyorum lakin korkuyorum orda öylece kalırsam hiç bişey aklıma gelmezse vs. diye ama iki haftadır yapıyoruz bu etkinliği ve kimse orada tıkanıp kalmadı. şuan itibariyle çok cesaretlendim. bikere daha yaparsak ben de gönüllü olacağım tüm blok okurları önünde söz veriyorum:)






17 Ekim 2010 Pazar

Saatler kala :/

Yine son güne sıkıştırdım bloğu yazmayı, oysa geçen hafta söz vermiştim kendime ders bittikten hemen sonra yazacağım diye. yine başaramadım ve son güne kaldı aslında böylesi daha heycanlı oluyor. yetişecek mi acaba? çok mu geç kaldım gibi kafamda bir sürü soru cümlesi dolaşıyor. neyse ben fazla uzatmadan çarşamba günü derste neler yaptık yazmaya başlayayım.
Geçen hafta olduğu gibi bu hafta da derse enerji artırma hareketleriyle başladık. fakat bu sefer farklı bir oyun oynadık (umarım oyun dememde bir sakınca yoktur, çünkü ismini hatırlayamıyorum :() tanımadığımız biriyle 2 kişilik bir grup oluşturduk ve sırayla 1 den 3 e kadar saymaya çalıştık. sonrasında 1 in yerini bir hareket aldı. yani sırayla 1,2,3 diye sayarken sıra 1 e geldiğinde 1için belirlediğimiz hareketi yapmamız gerekiyordu. bir müddet sonra işler biraz daha komplike hale geldi ve 2 sayısının yerini de başka bir hareket aldı. yani sırayla 1 in yerini alan hareket , 2 nin yerini alan hareketi yapıyorduk ve sıra 3 e geldiğinde 3 diyorduk. daha sonra hoca 3ün yerine de daha karmaşık bir hareket koymamızı söyledi. ve ben bu nokta da artık çok zorlanacağımızı düşünürken ilginç bir şekilde diğerlerinden daha kolay oldu. hareket ve sayı birarada olduğu zaman daha yavaş sıra gelirken ve daha çok düşünürken ; hiç sayı saymadan hepsini hareket olarak yapmak daha az zamanımızı aldı. sanırım bu durum beynin sürekli aynı kısmının çalışmasıyla ilgili bir durum. hem sadece sayıları sayarken hemde sadece hareketleri yaparken, her ikisininde sırayla yapılmasından daha az yoruldu zihnimiz.
sonrasında da enerji artırma etkinliklerine devam ettik. yine aynı grup arkadaşımızla çalıştık. birimiz sabit dururken diğer arkadaşımız eliyle bir mesafe ayarlıyor ve sabit duran kişi, kendisiyle karşısındaki elin arasındaki mesafeyi ve yönü sabit tutmaya çalışıyor. bir anlamda eli havada hareket eden kişi karşısındaki kişinin hareketlerini belirliyor. bu etkinliği yaparken kendimi karşı tarafın emir kulu gibi hissettim, çünkü bana istediği her hareketi yaptırabiliyordu. sonra hareket etme sırası bana geldi. kaşımda elimle verdiğim komutları dinleyen birinin olması çok eğlenceli gelmişti. sıra bendeyken oyunun bitmesini hiç istemedim. keşke günlük hayatta da herşey bu kadar kolay olsa. ve her istediğimizi kukla gibi elimizde oynatabilsek- güzel olmaz mıydı? tabi işin sonunda kukla olmakta var.:)
Artık açılmıştık ve çok eğlenmiştik derse geçmeye hazırdık artık ve de daha çok eğlenmeye ve öğrenmeye. bu haftaki konumuz jest ve mimiklerdi. jest ve mimiklerimin, çoğu konuşmamda ve kendimi ifade etmemde yetersiz kaldığının farkındaydım lakin anlamlı yüz ve vücut ifadelerinin ne kadar önemli olduğunun farkında değildim. özellikle izlerken sahnede bir çok arkadaşımda kendimi buldum. hep sinema ve tiyatro eleştirmenlerinin yakındığı şeyde bu değil miydi! farklı duygular ama aynı yüz ifadeleri. ya konuşamıyor olsaydık nasıl ifade ederdik kendimizi acaba. iyi ki kelimelerim var yoksa kendimi ifade etmekte baya zorlanacakmışım (kelimelerin varda sanki kendini ifade edebiliyor musun diye sorabilirsiniz tabi). arkadaşım kendisiyle birlikte beni de kurban edince kendimden beklemediğim bir performans gösterdim. kendi standartlarıma göre iyiydim. hatta birara (ifadeyi en düşük seviye de gösterme sırası bendeyken) grubumuzdan bir arkadaşım beni uyardı ve girdileri düşük tutmamı istedi:D kendimi biraz fazla kaptırmışım sanırım:) ama gerçekten çok eğlendim. özellikle de "yazık bu kıza" ifadesi anlatılırken.
Tüm sınıf jest ve mimik çalışması yaptıktan sonra farklı bir etkinliğe geçtik. etkinlikte yer alan 4 kişiden biri kafasındaki bir mekana göre bir cümleyle diğerlerini doğaçlamaya dahil ediyor.(yada cümleye göre diğer 3 kişi kendini olaya dahil ediyor.) hocanın komutuna göre sırayla olaydan bir kişi ayrılıyor ve yerine başka biri geçiyor bu değişim sırasında yeni gelen kişinin olaya dahil olduğu cümleye göre konsept, mekan ve rollerde değişiyor. yani her gelen yeni oyuncuyla birlikte roller ve mekanlar değişirken diğer oyuncularda sürekli değişen bu duruma uyum sağlamaya çalışıyorlar. izlerken çok eğlenceli bir etkinlikmiş gibi görünse de bence zor bir aktiviteye benziyor zira henüz tecrübe etme fırsatım olmadı. ama hoca bu etkinliğe önümüzdeki derste devam edeceğimizi söyledi şimdi merakla dersin gelmesini bekliyorum. bakalım nasıl ilginç durumlar ortaya çıkacak.


10 Ekim 2010 Pazar

ilk ders

selam dostlar yeni bir blogla karşınızdayım
bu bloğumun amacı diğer bloğumdan biraz farklı olacak
bu blog aracılığıyla, bu dönem seçmeli olarak aldığım PRED 485 dersinde yaşadıklarımı paylaşacağım sizlerle...
Bu hafta yazı yazmak için biraz geç kaldım arkadaşım hatırlatmasaydı unutmuştum blog yazmayı son anda da olsa hatırlattı :)
Gelelim çarşamba günü derste yaşadıklarıma. derse enerji attırma aktivitesiyle başladık ilk başta derste birçok tanıdığın olmasından dolayı kendimi biraz huzursuz hissetmiş olsam da sonrasında onların da aynı durum ve konumda olduğunu fark ettim ve rahatladım.
daha sonra ki etkinliklerde arkadaşların hazır cevaplılığı beni biraz korkuttu. kendimi onların yerine koymaya çalıştım ve neler söyleye bileceğimi kestirmeye çalıştım. ancak onların cevapları benimkilere göre daha tatmin ediciydi. doğaçlama konusunda iyi olmadığımı düşünürken bir cesaret attım kendimi ortaya sonuçta bir yerden başlamak gerekliydi.
beşer kişilik iki grup oluşturduk ve gruptan bir kişi diğer gruptan herhangi birinden bir şeyini vermesine yada ondan bir şey yapmasına ikna etmeye çalışacaktı.
neyse ki korktuğum gibi olmadı fazla heyecanlanmadım, hatta konuşurken bir ara kendimi gerçek bir konuşmanın içerisindeymiş gibi hissettim-gerçek derken günlük, sıradan, ders dışı- sınıf sanki hiç yokmuş bizi kimse dinlemiyormuş gibi geldi. etkinliğin sonunda anladım ki korkacak bir şey de yokmuş aslında:)
bizim yaptığımız doğaçlamadan sonraki doğaçlamaya (son etkinlik) katılan arkadaşlar hiç bir etkinliğe katılmadıkları için hocanın zorlamasıyla katılmak zorunda kaldılar. başka birisi istediği için bir şey yapmak ile kendin istediğin için bir şeyler yapmak arasındaki farkı açıkça görmemizi sağladı aslında. diğer doğaçlamalar biz izleyenlere çok fazla keyif verirken ve gerçekten çok yaratıcı durumlar çıkarken- ve tabii biz gülmekten yerlere yatarken- son doğaçlamada arkadaşlar durumdan o kadar memnuniyetsizlerdi ki bu sınıfa da yansıdı, hiç keyif almadık ne yazık ki:(
ama her şeye rağmen ders hiç bitmesin istedim, lakin her şeyin olduğu gibi onunda bir sonu vardı. Şimdi çarşamba günlerini iple çekiyorum hemde o gün için başka bir dersimin bir sürü okuması olmasına rağmen.
haftaya görüşmek üzere